Evliya Çelebi’nin “Bu gölde yetmiş çeşit balık bulunur” dediği, etrafı dağlarla çevrili İznik Gölü’nün kıyısında,
Fatma Öztürkciteerde uit5 jaar geleden
Sevdalınız komünisttir On yıldan beri hapistir Yatar Bursa kalesinde
Fatma Öztürkciteerde uit5 jaar geleden
ister hapisaneme, ister hastaneme gel/ gözlerin gözlerin gözlerin hep güneşte...”
Fatma Öztürkciteerde uit5 jaar geleden
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil, bütün iş Tahir’le Zühre olabilmekte yani yürekte. Meselâ bir barikatta dövüşerek meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken meselâ denerken damarlarında bir serumu ölmek ayıp olur mu?”
Fatma Öztürkciteerde uit5 jaar geleden
Günler gitgide kısalıyor, yağmurlar başlamak üzre. Kapım ardına kadar açık bekledi seni. Niye böyle geç kaldın? Soframda yeşil biber, tuz, ekmek. testimde sana sakladığım şarabı içtim yarıya kadar bir başıma seni bekleyerek.” ...
Fatma Öztürkciteerde uit5 jaar geleden
Bu işte insafsız olmalı, birazcık da kibirli, ne kahır ne keder, ne zulüm seni ancak ölüm teslim alabilmeli
Fatma Öztürkciteerde uit5 jaar geleden
Nâzım Hikmet, Kemal Tahir’e yazdığı 9 Kasım 1943 tarihli mektupta sanatçının her şeyden önce insanları ve memleketini sevmesi gerektiğini belirterek sadece yazmanın, bir insanı sanatçı yapmayacağını anlatır:
Fatma Öztürkciteerde uit5 jaar geleden
Kitapları kitap olarak okursan sade, hakikaten aptaldırlar, fakat onları hayatla ilgilendirerek okursan akıllı olurlar.
Fatma Öztürkciteerde uit5 jaar geleden
Hapisliğimin on ikinci yılındaydım üç aydan beri de canlı cenaze hâlindeydim cenaze olan ben serilmiş yatıyordu canlı olan ben onu ibretle seyrediyordu
Fatma Öztürkciteerde uit5 jaar geleden
Ne güzel şey hatırlamak seni. Sana tahtadan bir şeyler oymalıyım yine: bir çekmece bir yüzük, ve üç metre kadar ince ipekli dokumalıyım. Ve hemen fırlayarak yerimden penceremde demirlere yapışarak hürriyetin sütbeyaz maviliğine sana yazdıklarımı bağıra bağıra okumalıyım... Ne güzel şey hatırlamak seni: ölüm ve zafer haberleri içinden, hapiste ve yaşım kırkı geçmiş iken...”